Rapunzel Masalı

rapunzel masali

Çok eski zamanlarda genç bir çift mutluluk içinde yaşıyorlardı. Bir çocuklarının olmasını çok istiyorlardı. Çok zaman geçmeden Allah onların bu isteğine cevap verdi. Genç kadın bebek beklemeye başladı. İlk zamanlar her şey çok güzeldi. Bir süre sonra genç kadının canı turp yemek istedi fakat oralarda ne turp yetişirdi ne çileğin mevsimiydi.

Kadın turp yemeyi o kadar istiyordu ki, adamcağız, karısının isteğini yerine getirebilmek için gezmediği pazar bile kalmadı ama yine de turp bulamadı. Bunların evlerinin yanında bir büyücü kadın yaşıyordu. Kadının kocaman bir evi, içinde her türlü meyvenin, sebzenin yetiştiği bir bahçesi vardı. Hiç kimsede olmayan bitkiler onun bahçesinde olurdu. Genç kadın da evinin penceresinden onun bahçesini seyreder, turpları gördükçe içinde dayanılmaz bir istek duyardı.

Zavallı kadın günden güne sarardı soldu. Hasta olup yataklara düştü. Kocası çok sevdiği karısının bu hallere düşmesine çok üzülüyor ne yapacağını bilemiyordu. Ne olursa olsun büyücü kadının bahçesine girip turp çalmaya karar verdi. Gece olup havanın kararmasını bekledi. Vakit bir hayli ilerleyince bahçe duvarından atladı, bir sepetin içerisine o kıpkırmızı turpları doldurdu. Turp dolu sepeti eve getirdiğinde karısı çok sevindi tabii ki.

Hemen bir oturuşta bütün turplarını yiyip bitirdi. Turplar büyülüydü. Kadın turpları yedikten sonra, canı daha çok turp yemek istedi. Kocası ertesi günü, daha de büyücünün bahçesinden turp toplayıp karısına getirdi. Artık bu işi her gün yapar olmuştu. Çünkü karısının yedikçe yiyesi geliyordu. Cadı, birisinin kendi bahçesine girip turplarını topladığını fark etmişti. Bir gün büyük bir ağacın arkasına saklandı ve adam tam turplarını toplarken çıkıverdi. Adam çok korkmuştu. Cadı onu turplarını çalmakla suçladı ama adamın da karısı turplarını çok istiyordu.

Doğmamış çocukları için istediğini söyledi. Cadı turpları bir şartla alabileceğini söyledi. Çocuk doğunca onu bana vereceksiniz dedi. Zavallı adam hiçbir şey diyemedi. Çünkü karısı turp yemediği zaman ölecek gibi oluyordu. Nihayet çocukları doğdu. Altın saçlı, gökyüzü gibi masmavi gözlü, çok güzel bir kızdı bu. Genç karı koca çok mutluydular. Tam kızlarına ne isim vereceklerini düşünüyorlardı ki, cadı kadın çıkageldi: – Demek bir kızınız oldu, yani benim kızım! Büyücüye karşılık verme fırsatları bile olmadan büyücü bebeği kaptığı gibi aldı. Kötü kalpli büyücü bu güzel bebeğe Rapunzel adını verdi.

Yıllar geçti Rapunzel sarı uzun saçlı alımlı bir genç kız oldu. Büyücüden başka bir insan görmemişti hayatında. Rapunzel büyüdükçe, cadı kadının telaşı artıyordu. Rapunzel’i bir erkek görür de aşık olursa, elimden alırsa, diye telaşlanıyordu. En sonunda Rapunzel’i bir yere kapatmaya karar verdi. Sık ağaçlı bir ormanın içinde yüksek bir kule yaptı. Bu kulenin ne merdiveni vardı ne de kapısı. En tepesinde bir odası vardı sadece. Cadı, Rapunzel’i getirip bu odaya bıraktı. Zavallı kızcağız buradan ne dışarıya çıkabiliyor ne de bir insan yüzü görebiliyordu. Cadı her gün Rapunzel’i görmeye geliyor, ona yiyecek bir şeyler getiriyordu.

Her akşam üstü geldiğinde de bu merdiveni olmayan kuleye tırmanmak için Rapunzel’e sesleniyordu: – Rapunzel! Uzat örgülerini güzel kızım. Rapunzel uzun sarı saçlarını örgü yapar, aşağıya uzatırdı. Büyücü de kızın saçlarına tutuna tutuna yukarıya çıkardı. Gece geç vakit olunca da evine bu yolla geri dönerdi. Bir gün ülkenin prensinin yolu bu sık ağaçlı ormana düştü. Ormanda gezinirken daha önce hiç görmediği bu yüksek kule dikkatini çekti. Kulenin yanına yaklaştığında içeriden çok güzel bir sesin geldiğini duydu. Rapunzel şarkı söylüyordu. Sesi de yüzü kadar tatlıydı.” Prens birden bu sesin sahibine aşık oldu.

Yukarıya nasıl çıkacağını düşünürken Büyücü kadının ayak seslerini duydu. Hemen bir ağacın arkasına saklandı. Büyücü kulenin dibine geldi ve yukarıya bağırdı: – Rapunzel! Uzat örgülerini kızım. Prens hayretler içinde kalmıştı. Kulenin en tepesindeki pencereden ay yüzlü, Altın saçlı, bir kız saçlarını aşağıya sarkıttı, korkunç sevimsiz yüzlü, çatlak sesli, ihtiyar cadı da yukarıya çıkmıştı. Prens beklemeye, bu işin iç yüzünü anlamaya karar verdi. Kadın eve dönene kadar bekledi. O gittikten sonra prens pencerenin altına geldi. Sesini cadının sesine benzetmeye çalışarak seslendi: – Rapunzel, uzat saçlarını güzel kızım.

Prensin kalbi heyecandan hızla çarpıyordu. Rapunzel, annesi zannettiği cadıya saçlarını sarkıttı. Prens de saçlara tutuna tutuna yukarıya çıktı. Gördüğü güzellik karşısında şaşkına dönmüştü. Rapunzel ise o güne kadar büyücüden başka bir insan yüzü görmemişti. Prensi görünce biraz korktu, geri çekildi. Prens de son derece yakışıklı, yumuşak huylu, güzel sözlü bir insandı. Rapunzel de hemencecik prense aşık oluvermişti. Prens Rapunzel’e niçin burada olduğunu sordu. Zavallı kızcağız da ilginç öyküsünü ona anlattı. Prens’e büyücü kadına görünmemesini tembih etti. Artık prens her sabah Rapunzel’i görmeye geliyordu.

Akşam olmadan da geri gidiyordu. Çünkü akşamları da büyücü kadın geliyordu. Prensle Rapunzel evlenmeye karar verdiler. Prens Rapunzel’i bu kuleden alıp kurtaracaktı. Ama büyücü kadından nasıl kurtulacaklarını, Rapunzdel’i aşağıya nasıl indireceklerini düşünüyorlardı. Çünkü kulenin ne merdiveni vardı ne de kapısı. Prensle büyücü, Rapunzel’in saçlarına tutunarak inip çıkıyorlardı. Rapunzel nasıl inecekti? Prens, Rapunzel’i kuleden çıkaracak olan bir merdiven yapmaya karar verdi. Hemen yapmaya başladılar. Bugün bitecek, ertesi günü de kaçacaklardı. Sözleşip ayrıldılar. Cadı bunları duyunca hırslandı, ne yapacağını bilemedi.

Akşam olunca Rapunzel’in yanına çıktı ve onun güzelim saçlarını kesti. Rapunzel’i götürüp ıssız bir çöle bıraktı. Kendisi de kuleye geri döndü. Kızın saçlarını kulenin penceresine bağlayıp beklemeye başladı. Sabah olunca prens geldi: – Rapunzel, uzat saçlarını yukarıya çıkayım! Büyücü pencerenin kenarına bağladığı kesik saçları aşağıya sarkıttı. Prens de Her zaman ki gibi saçlara tutunup yukarı çıktı. Ama yukarıda güzel sevgilisi yerine çirkin, yaşlı cadıyı görünce çok şaşırdı. – Al cezanı gör, diye bağırarak prensin yüzüne bir büyülü su serpti. Prens Artık görmez olmuştu. Sonra da prensi omuzlarından aşağıya itti.

Zavallı prense çok şükür ki bir şey olmamıştı. Fakat artık göremiyordu. Bu vaziyette aylarca nereye gittiğini bilmeden dolaştı. Bir gün yolu Rapunzel’in olduğu çöle düştü. Rapunzel bu çölde çok üzgün bir halde hayatını geçirmeye çalışıyordu. Yine şarkı söylüyordu ama hüzünlü şarkılardı bunlar. Prens çölde dolaşırken kulağına Rapunzel’in kadife gibi yumuşak sesi geldi. Önce hayal duyduğunu zannetti ama bu gerçekti. Sesin geldiği tarafa yöneldi. – Rapunzel, Rapunzel, diye seslendi. İki sevgili aylarca çile çektikten sonra birbirlerine kavuşmuşlardı. Hasret içinde birbirlerine sarıldılar. Rapunzel’in gözyaşları sel olup akmıştı.

İki damla gözyaşı da prensin gözlerine değdi. Böyle olunca da büyü bozuldu ve tekrar görmeye başladı. İki gencin sevinçlerine diyecek yoktu. Prens Rapunzel’i aldı ve sarayına götürdü. Kral ve kraliçe aylardan beri kayıp olan oğullarının geri gelmesine çok sevindiler. Üstelik prens, yanında peri kızlarından daha güzel bir kızla dönmüştü. Hemen düğün hazırlıklarına başladılar. Kırk gün kırk gece düğün yapıldı. Rapunzel ve prensin birçok çocukları oldu. Hayatlarının sonuna kadar da mutluluk içinde yaşayıp gittiler.

 Bu masalı dinlemek için buraya tıklayın.

Sevgili Aileler; Bir Masal sitemizin size ve çocuklara faydalı olduğunu umarak masallar seçiyor, beğendiğinizi ve bizi takip ettiğinizi umuyoruz. Bizlere de faydalı olması açısından lütfen yorum bırakmayı unutmayın 🙂

Bir Masal sitemizin uygulamasını artık Akıllı telefonlarınıza yükleyebilirsiniz, Buraya tıklayarak Google Play’den Bir Masal uygulamamızı indirin.

7 comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir