Keloğlan ve Bekir ile Temel Masalı

Keloglan Masallari
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde köyün birinde kel bir oğlanla anacığı mutlu mesut yaşarmış. Keloğlan bütün gün köyün çocuklarıyla oyun oynar, onlara türlü türlü masallar anlatır, arada birilerinin koyununu keçisini otlatır, eline geçenle yarı aç yarı tok geçinip giderler, hallerine şükrederlermiş. Anası bir gün Keloğlan’ı almış karşısına, “Kel oğlum artık senin bir baltaya sap olma vaktin geldi de geçiyor, böyle onun davarı bunun hasadı nereye kadar sürecek.” demiş. Keloğlan anasına hak vermiş ama elden ne gelir masal söylemekten başka bir sanatı yokmuş.

“Sütçü Bekir’e gideyim belki onun yanında bir iş bulurum.” demiş. Varmış Sütçü Bekir’in dükkânına. Bekir de o sırada süte su katıyormuş, o kadar dalmış ki Keloğlan’ın geldiğini fark etmemiş. Keloğlan Ese’in yaptığı bu yanlış işi görünce “Dur şunu bir korkutayım.” deyip seslenmiş, “Bekir Ağa kolay gelsin!” Bekir’in ödü patlamış korkudan süt kovasını devirmiş, seslenenin Keloğlan olduğunu görünce, “Vay, sen gizli gizli beni mi gözetliyordun.” demiş kepçeyi kaptığı gibi düşmüş keloğlanın peşine. Keloğlan tabana kuvvet koşmuş. Bakmış ki ilerde Temel’in değirmeni var. “Buraya saklanayım.” demiş. Temel de o sırada birilerinin çuvallarından un aktarıyormuş kendi çuvallarına. Öyle dalmış ki Keloğlan’ın içeriye girdiğini fark edememiş. Keloğlan, Temel’in yaptığı bu yanlış işi görünce “Şunu bir korkutayım.” deyip seslenmiş. “Kolay gelsin Temel ağa!” Temel’in ödü patlamış, korkudan un çuvallarını devirmiş. Dönüp de Keloğlan’ı görünce, “Vay keleş sen beni mi gözetliyordun.” demiş. Değneği kaptığı gibi düşmüş Keloğlan’ın peşine. Başlamış kovalamaya. Bekir ile Temel arkada Keloğlan önde bir kovalamaca başlamış. Keloğlan bakmış ki ilerde bir kalabalık. “Kalabalığa karışırsam ellerinden kurtulurum.” demiş.

Dalmış kalabalığa. Bekir ile Temel de peşinden dalmışlar. Meğer kalabalığın ortasında bir meydan varmış, ahali meydanın etrafında toplanmışlarmış, Keloğlan kendini meydanda buluvermiş. Bekir ile Temel de kendilerini meydanda bulmuşlar. Tam Keloğlan’a girişeceklermiş ki bir çığırtkan çıkmış ortaya ve seslenmiş kalabalığa. “İşte bugün masal yarışması için meydana çıkan üç gönüllü. Şimdi bize birer masal anlatacaklar. En güzel masalı anlatan mükâfatı kazanacak.” Meğer o gün köy meydanında panayır varmış da masal yarışması yapılıyormuş. Bekir Temel ve Keloğlan da bu yarışmanın ortasına düşmüşler işte. Bekir ile Temel, ödül lafını duyunca Keloğlan’ı unutmuşlar. İkisi de içlerinden “Bizde palavradan bol ne var.” diye geçirmişler.

Bekir başlamış masalını anlatmaya. “Benim bir ineğim vardı. Öyle süt veriyordu ki altına kova yetiştiremiyorduk. Gölden kestiğimiz kamışları uç uca ekleyip isteyen istediği kadar içsin diye evlere süt hattı çektik.” Sıra Temel’in masalına gelmiş. “Bir gün sultanın ordusuna un lazım olmuş. Değirmende bir çuvalımız vardı. Hemen içine un doldurup topal bir çekirgeye yükledim. Üstüne de kendim bindim, hoplaya zıplaya vardım orduya. Ekmek yapıp orduyu doyurduk, artanını da köylülere dağıttık.” Sıra gelmiş Keloğlan’ın masalına.

“Bizim köyün gölü kurumuştu. Tarlaları sulayamıyorduk. Birisi ‘Bekir’in ineğini getirelim.’ dedi. Nasılsa o ineğin sütüne su karıştırırken ölçüyü kaçırmıştır.” deyince oradakiler basmışlar kahkahayı. Bekir tutamamış kendini. Sen ne demek istiyorsun, diyerek Keloğlan’ın üstüne yürümüş. Bunu gören Subaşı huylanmış. “Şu Keloğlan masalını bitirsin, şu Bekir’in hesabını göreyim, bunda bir iş var.” demiş. Keloğlan devam etmiş masalına. “İneği sağdık gölü doldurduk ama Bekir’in elinin ayarı hiç yokmuş. Göl taşmaya başladı. Baktık tarlalarımızı sel götürecek taşan suyu dolduralım diye Temel’in çuvalını kaptık ama baktık ki çuvalın dibi delik. Meğer çuvalın içindeki un bu delikten Temel’in ambarına akmamış mı.” Etraftakiler bir kez daha gülmüşler. Bu sefer Temel kendini tutamamış, Keloğlan’ın üstüne yürümüş. Subaşı bunu görünce, “Hele Keloğlan masalını bitirsin sonra Temel’in de ifadesini alırım Bekir ile birlikte.” demiş. Keloğlan devam etmiş.

“Baktık olmayacak, herkes evinde ne kadar fındık kabuğu varsa getirdi. Köyün karıncalarına söyledik. Onlar da fındık kabuklarıyla suları taşıdılar. Tarlaları selden kurtardılar.” Keloğlan masalını bitirince büyük bir alkış kopmuş, alkışlardan anlaşıldığı gibi yarışmayı Keloğlan kazanmış. Bekir ile Temel “Yeter oldun sen Keloğlan, hem bizi rezil et hem yarışmayı kazan, sana tenhada iyi bir sopa çekmenin vakti geldi.” diye düşünürken Subaşı bunları enselerinden tutmuş “Ağalar hele karakola kadar gelin bakalım size soracaklarım var.” demiş. Cezalarını bulmak üzere süklüm püklüm götürülmüşler karakola.

Bizim Keloğlan’a ödül olarak sevimli bir eşek vermişler. Keloğlan, Karakaçan adını vermiş eşeğe. O günden sonra Karakaçanla odun taşımış pazara, anasına bakmış, mutlu bir şekilde yaşamışlar. Gökten üç elma düşmüş biri masalı yazanın başına biri okuyanın başına biride bu masalı dinleyenin başına…

 Bu masalı dinlemek için buraya tıklayın.

Sevgili Aileler; Bir Masal sitemizin size ve çocuklara faydalı olduğunu umarak masallar seçiyor, beğendiğinizi ve bizi takip ettiğinizi umuyoruz. Bizlere de faydalı olması açısından lütfen yorum bırakmayı unutmayın 🙂

Bir Masal sitemizin uygulamasını artık Akıllı telefonlarınıza yükleyebilirsiniz, Buraya tıklayarak Google Play’den Bir Masal uygulamamızı indirin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir